4 Aralık 2012 Salı

İnsanlığa Lanet

Sakin olmak istemiyorum. Bu dünyayı griye boyamak istiyorum. Bazen karşıma alıp ''Orospusun işte, orospu ! '' diye bağırmak istiyorum. Yüzümdeki maskeyi kırıp gerçek pisliğin ne olduğunu göstermek istiyorum. Alttan almak mı ? Özür dilemek mi ? Nefret kusmak istiyorum. İnsanlığa kendi pisliklerinde boğulduklarını göstermek istiyorum. İçi boş egolarını insanların yüzüne vurmak istiyorum. İçimdeki kötülüğü, biriktirdiklerimi saklamak istemiyorum. Dünyaya en ağır engelini göstermek istiyorum. Bu dünyanın en vahim hastalığı '' Aptallık '' ve çaresi malesef yok. Malesef diyorum çünkü başa çıkamayacağımız kadar çoklar. Ve kimilerini de kaybediyoruz. Duygularıyla hayatlarına yön vermeye çalışanlar, kendilerini aptallaştırıyorlar. Mantıklarını köreltip dünyaya gözyaşı veya sahte mutluluklarla bakıyorlar. Aptallık boş düşünceye, boş düşünceler boş hayallere ve boş hayaller boş egolara yol açıyor. Ve ego tehlikelidir. İnsanı yok da edebilir, can da katabilir. Temeli olmayan şeyleri yıkmak kolaydır.

 İç benliğini sağlam şeylerin üstüne kurduğundan emin misin ? Yoksa yarın sana dokunsalar çökücek misin ? Her insanın zaafı vardır. Eğer aptalların zaafını bulabilirsen onları kullanabilirsin.

Aslında kimse seni tanımıyor. Kimse aklından geçeni bilmiyor. En yakının bile senin kim olduğunu bildiğini sanıyor ama yanılıyor. Seni sadece sen tanıyabilirsin, bir başkası değil.

Bu dünyadaki en karanlık şeylerden biri de korkudur. Korkusundan kurtulan insan herşeyi yapabilir; herşeyi.
Bu yüzden korkusuz olma.

Ve unutma ki insanların çoğunun hayvandan bir farkı yok. Çoğumuz Pablov'un Köpeği artık.

16 Kasım 2012 Cuma

Kin

Merhaba ,

Bu dünya kokuyor. Yalan, aptallık, kıskançlık ve en önemlisi ; hepsinin esin kaynağı olan nefret. Her saniye solup giden bu hayatınızda bilinçaltınız size haz almanızı emrederken bunu engelleyecek olan herşeyden ettiğiniz nefretten bahsediyorum. O nefreti yaşa, yıkıcı hisset ; gerçekten öfkeli olmaktan bahsediyorum. Hiçbir zaman olamayacağın zenginliğin hayalini kurmayı bırak. Öfkelen, rahatsız hisset. Bir gün şansım dönücek umudunu bırak ; öfkeyle solumaktan bahsediyorum. Televizyonun göz boyamalarından sıyrıl ve kendinle baş başa kal. Senin olmasını istediğin ama olmayacak herşeyi yok etmek iste. Bırak içindeki insanlık son bulsun. Bırak senin yerine onlar korku içinde yaşasın. Kimseye muhtaç olmadığın zaman güçlü olduğunu söyleyebilirsin. Ve biz zayıf olarak ölmeye mahkum bırakıldık. Biz bu dünyanın engellerini aşamayacağımıza inandırılarak yaşadık. Bizler yürüyüş yaptığınızda, fikirlerinizi söylediğinizde, özgür düşündüğünüzde bir şeylerin değişeceğini söylerek uyuşturulmuşlarız. Duygularımızın bizi kısıtladığı bu dünyadan iki dakika uzaklaşalım ve farkına varalım ki bu dünyada bir şeyi değiştirmenin 2 yolu vardır : 1) Para 2) Anarşi. Ve biz zengin insanlar değiliz. Chuck'ın da yazdığı gibi : ''Elime bir tüfek alıp, türünü korumak için çiftleşmeyen her pandayı vurmak istiyorum, petrol tankerlerini açıp hiç görmeyeceğim fransız sahillerini kirletmek istiyorum. DUMAN SOLUMAK İSTİYORUM. gerçekten... ''   Gerçekten özgür bir dünyada mı yaşıyoruz ? İnsanların bu dünyadaki kısıtlı zamanlarını satarak para kazandığı bir dünyanın içinde büyümüş olanlarız bizler. Örneğin : garsonların günde 12 saatlerini 30 liraya kiralamaları. Modern köleliğin özgür olarak adlandırıldığı bir çağın çocuklarıyız. Doğal seçilimi dünyamıza ''Ekonomik seçilim'' olarak uyarlamışların hayatını yaşıyoruz. Farkında mısın ? Peki düzeni değiştirmek istediğini duyar gibiyim ? Daha kendini değiştiremeyen insanlardan dünyayı değiştirmelerini isteyemeyiz Pollyanna. Bu sistemin karşısında hayran kalmamak elde değil. Sadece nereden baktığına bağlı.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Durum

Merhaba,

İçindeki kini kusmak yerine biriktirdi O. Stresini görmezden geldi. Etrafında olan bitenlerden kafasını kaldırıp amacına dikti gözlerini ve korktu ulaşamamaktan. Çünkü sandığının aksine karaya daha çok vardı. Gün doğunca farketti ne kadar uzakta olduğunu.. Hep bu ışığı beklemişti aslında karanlıkta daha rahatsızdı O. İnsanoğlu işte görmediği, bilmediği, çözemediği şeyden korkuyor. İstekleri ve arzularına ulaştığı anı düşlemek göğüs kafesinde karıncalanmalara sebep oluyordu. Bu çok tehlikeli olmalı. İnsanın kendini birşeye bu kadar adamak istemesi, ulaşamadığında hissedicekleri... Öngörülebilen bunca düşüncenin etrafında dolanırken kaçış olmadığını biliyordu ve kürek çekti durdu.

En tehlikeli insanlardan biri işsiz insandır. 
Burdaki işsizlikten kastım herhangi para kazanmaya yönelik bir iş değil. İnsanın kafasını meşgul edebilicek herhangi birşeyden bahsediyorum. Değinmek istediğim istihdam değil.  İnsanı meşgul etmezsen saçmalar, napıcağını bilemez, düşünür ve genelde kafasında abuk subuk kurmaya başlar o anki durumuyla, çevresinde şeylerle ilgili. Düşünceden sonra faaliyet gelir. Birşeyler arar ilgilenicek onun aklını meşgul edicek ve eğer bulamazsa psikolojisini yavaş yavaş sarsmaya başlar bu boşluk. Bu sefer kendini bir köşeye bırakır ve saçmalıklarını etrafa etkiler boyutta sürdürmeye başlar ve açık hedef haline gelir. Kolundan tutup doğru sözlerle istediğinizi yaptırabilirsiniz böyle bir insana. Bu yüzden işsiz insanlar da tehlikededir. Ne enteresan bir varlık insan olmak. Çok keyifli işin dışından bakıp büyülendiğin zaman. Bilinç sen ne güzel şeysin öyle...

22 Temmuz 2012 Pazar

Açılış

Merhaba,

Bu dünyada napıcaz ? İçinde yaşadığımız bu Kaos'taki şans, tesadüf, yanlış anlamalar-anlaşılmalar, ifadesizlikler, kırgınlıklar, umutlar, çabalar.. Bunca faktör arasında sözde kontrolümüzdeki hayatımıza devam edicez tabi ki. Hayatının gidişatının tam anlamıyla elinde olduğuna gerçekten inanıyor musun ? Etrafında senden bağımsız gelişen bunca olay varken bu pek mümkün değil açıkçası.

Ne kadar enteresan, günlerimiz sayılı, hayata geliyoruz ve tam anlamıyla kontrol edemediğimiz hayatımızı yaşıyoruz. Yani bir yerde izliyoruz olanları ve kendimize iyi ya da kötü birşeyler katıp gidiyoruz burdan. Yaşanılanların hepsinin şans olduğunu söylemiyorum tabi ki. Yaptığımız şeylerle arzularımıza ulaşa şansımzı arttırmaya çalışıyoruz sadece. Ve gelelim insanoğlu olarak arzularımıza. Onlar olmak zorunda, arzularımız olmazsa geldiğimiz yere yani ormana geri dönmeliyiz. Onlar olmalı ki varoluşumuza doğru veya yanlış bir anlam yükleyebilelim. Bizi dehşete düşmekten kurtarsın. Günün birinde yok olucağımız ihtimalini kafamızdan uzaklaştırsın. Oyalanıyoruz yani anlayacağınız burda şuan yaptıklarımızla. Okula gidiyoruz işe girebilmek için, çalışıyoruz kişisel zevklerimizi tatmin edebilmek için, kendimize yüklediğimiz sorumluluklarımızı yerine getirebilmek için ve birçoğu bunlardan birhaber yapıyor yaptıklarını. Sanki bunun için doğmuşçasına yapıyor en ufak bir fikri bile olmadan, içgüdüleştirmiş bir şekilde bu davranışları kendinde insanoğlu. Varoluşumuzun merkezine yerleştirdiğimiz nedenlerle bitiriyoruz hayatımızı.


Elimizden başka ne gelir ki ? Sanırım ''Hiçbirşey''.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Tek Başına Dans

Merhaba,

Eğer bir beklentiyle okumaya başladıysan şimdi durup diğer bloglara ya da zamanını öldürmek için yapmayı düşündüğün diğer işlere geçmeni öneririm. Çünkü bu yazı bir amaçla değil bir amaç bu yazıyla yazılacak gibi duruyor. Çünkü bir amacım yok, ulaşmak istediğim bir kitle yok, söylemek istediklerim var. 

Hayat beni büyülüyor. Seni de büyülüyor mu ? Farkında mısın gerçekten çevrende olanların ? Bu çevreni ne kadar sınırlandırdığınla alakalı.. Sen bu yazıyı okurken binlercesi öldü insanların; kimi Aids'ten, kimi kanserden, çoğu kalpten, bir kısmı intihar etti belki de ? Ve sen bu harflerde gözünü gezdirirken beynin birtakım elektrik sinyallerini anlamlandırırken binlercesi doğdu; gözlerini açtılar bu Kaos'a. Farkında mısın gerçekten bu Kaos'un milyarlarca tadının ? Değilsen bile gözlerini açmanı tavsiye ederim; hayat  güzel, hayat yaşanmalı ve hayat bitmemeli aslında.. Ama hepimizin bir son kullanma tarihi var napabiliriz ki ? Bu durumda genel kanı ''Oh öyle mi ? Madem zamanımız kısıtlı.. O zaman hayattan keyif almaya bakalım adamım ! '' tarzında oluyor. Bu insanları gerçekten kıskanıyorum. Nasıl oluyor da bu  kadar kolay kabullenebiliyorlar bitişi, biteceğini, anlamıyorum. Kabullensen de kabullenmesen de biteceği gerçeğini ben de biliyorum ama bu birşeyi değiştirmiyor. Çünkü farkındayım. Bu aynı güzel bir rüyada olduğunu bilmek ve uyanmak istememek gibi. Eğer içindeyseniz ve az çok nasıl bir yer olduğu hakkında ufacık bir fikre sahipseniz bu kadar komplike birşeyin varlığından ve buna dahil olmaktan zevk almamak imkansız olurdu sanırım. Bunun üstüne biraz düşünmeni tavsiye ederim ve çevrendeki insanları incelemeye başla, hareketlerini, tavırlarını, neye üzüldüklerini, neyi hayal ettiklerini.. Boş olduklarını görmeye başladığın zaman söylemek istediğim şeyleri biraz da olsa kavramaya başlıyor olucaksın. Fakat bu sadece başlangıç...

Yazılarımı uzun tutmak istemiyorum. Uzun yazılar gözüme sıkıcı geliyor. Sence de öyle değiller mi ? Aslına bakarsan umrumda değil.